22 Mart 2017 Çarşamba
21 Mart 2017 Salı
24 Nisan 2016 Pazar
“Az önce bi’şey oldu” / “Somethin’ just happened”
“Az önce
bi’şey oldu”
Düzenleyen:
Saliha Yavuz
27 Nisan – 27
Mayıs 2016
2010 ve 2012 yıllarında
Çağla Cabaoğlu Galeri’de solo sergiler gerçekleştiren Gökhan Deniz’in son beş
yıldır ürettiği, farklı birçok malzemeyi kullandığı işlerinden oluşan solo
sergisi ‘Az önce bi’şey oldu’ 27 Nisan’da Çağla Cabaoğlu Galeri’de açılıyor.
Daha önceki işlerinde
konu olarak odaklandığı iktidar ve kimlik kavramları yine Gökhan Deniz’in
işlerinde başrolü oynuyor. Fakat bu sefer kimlik meselesine doğa da eşlik
ediyor. Peyzajlar, dokular ve birbirinden çeşitli malzemeler ile kavramlar
farklı şekillerde izleyiciye sunuluyor. Münferit figürler, mütemadi portreler,
peyzajlar, kötü adamlar, gözetleyenler, ses çıkarma gibi geçtiğimiz yıllarda
ürettiği ve hala devam ettiği serilerden eserlerinin yanısıra, kağıt, tuval,
şeffaf mika malzeme, pileksi ve paslanmaz çelik üzerine resim ve enstalasyon
çalışmaları ile Deniz, izleyiciyi bakmaya, işlerle ilişki kurmaya davet ediyor.
Sanatçı, hem figürün başrolde olduğu işlerde hem de peyzajlarında gomalak,
reçine gibi doğal malzemelerin yanısıra, matbaa mürekkebi, pigment boya,
akrilik boya gibi farklı birçok malzeme ile tarif edilemez yüzeyler,
tanımlanamaz dokular sunarken, figürle ilişki kuran izleyiciye bir es vermesi,
durup izlemesi için boşluk yaratıyor.
Sanatçı ‘Az önce bi’şey
oldu’ sergisinde günceli, güncelin kendisinde varolan olaylar ve durumlar
yerine, bireyde bıraktığı izler ve duygu yansımaları ile işlerine aktarıyor.
Bir durum karşısında bireyin verdiği anlık tepkiler, kendisinde izleyemediği,
tanık olamadığı, kabul etmediği duygulanımları, yarattığı figürler üzerinden
bir ayna gibi izleyenin karşısına çıkarıyor. Resimlerdeki adeta çoklu otoportreler
gibi algılanabilecek olan figürlerde, izleyiciye ifadelerin çoğu zaman benzer
olduğuna dair bir önerme sunuyor. İnsanın masumiyetini yitirip kötüyü de içinde
barındırdığını kabul edebilmesi fikri ile doğanın her ne olursa olsun
davetkarlığı, masumiyeti işlerde birarada yer alıyor. Bizleri kucaklayan doğa
ya da doğaya kaçan bizler, karşılıklı olarak duyguları nötrlüyor, sakinlik
yaratıyor.
Kağıt, tuval, mika ve
paslanmaz çelik üzerine resim ve enstalasyon içeren, yaklaşık otuz işin
yeraldığı sergi, izleyiciyi kendisi ile yüzleşmeye, kabul etmeye ‘az önce ne
olduğu’nu farketmeye çağırıyor.Gökhan Deniz’in ‘Az önce
bi’şey oldu’ sergisi 27 Mayıs tarihine kadar Çağla Cabaoğlu Galeri’de
izlenebilir. Saliha Yavuz
“İnsana
dair her şey”
Her şey insana dair değil.
Kötülük konusunda yaratıcılığın sınır tanımadığı
bir dönem. Zamandan kaçarak, an’ı yaşayamayarak yorgun, mutsuz, umudu yitirmek
üzere insanlar. Ara yollara ihtiyaç var, nefes almaya…
“Az önce bir şey oldu” sergisi 27 Nisan
itibariyle bizlere nasıl bir deneyim yaşatacak? Biz 21. yüzyıl izleyicileri,
izlemekten öteye geçebilecek miyiz?
Sanat, sanatçı-yapıt-izleyici üçgeninin
bilgi ve sezgi yoluyla daha önce yaşanmamış, aşina olunmamış deneyimlerini
yaşattığı ölçüde bir değer katmakta. Bilgi ve sezgi, doğaya yaklaştıkça
izleyicinin deneyiminin olanaklılıklar alanını genişletiyor. Bu noktada, söz
konusu serginin sanatçısına odaklanmak gerek. Gökhan Deniz, normal denilen her
şeyi yeniden tanımlamaya çalışır. “Geleneksel ile güncel” ilginç bir uyumla
Deniz’in üretimlerini oluşturur. Zaman zaman o kadar ayrıntılı anları yakalar
ki bilinmezin kapılarını zorladığını düşündürür. Her şey o kadar aşikardır ki,
bilmemek ayıp olur. Sergideki işlerin isimleri birer ip ucudur; “Ses Çıkarma!,
Gözetleyenler, Kötü Adamlar, Mütemadi Portreler, Münferitler ve peyzajlar”. İzleyici,
bu isimlerin bilgisiyle neyle karşılaşacağını bildiğini sanır oysa ki o
ayrıntılı anlarda kendisiyle bile karşılaşmaktan kaçınmıştır. Neden kendimizden
kaçarız? Hangi bahaneleri üretiriz her türlü ortaklıktan kaçabilmek için?
Erteleyerek unuturuz, unutmak sağlıklı kılacaktır. Aynaya bakan insan genelde
en iyi halini görmek ister ve görür de. Gökhan Deniz resimleriyle bahane
üretmek istemediğini, ertelemenin bir faydası olmadığını söyler. Kötülük
insanın ürettiği bir kavram, en temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra
tüketmek istemekle başlıyor her şey… Oyuncağa doymayan çocuk misali, hızla bitirmek
istiyor yeni insan. Baudrillard’ın, “Ne
estetik ne cinsel bir inancımız var ama hala bunlara sahip olmayı öğreniyoruz
ve gerçek bir felaket olmayacak çünkü sanal felaket koşullarında yaşıyoruz. Hızla
çoğalan aşırı şişen ve doğuramayan bir dünyanın bulantısı bu.” sözlerine göndermeyle Deniz’in resimleri,
sanal duygulanım hallerinden çıkabilmenin yollarını hatırlatıyor. Resimlerde
kullandığı kontrollü ama tesadüflerle oluşmuş dokular, yukarıda vurgulanmak
istenen doğayla yakınlığın en büyük işareti. Özellikle portrelerdeki ifadeler
doğaya uzaklaşmış bir o kadar da kendine uzaklaşmış insanın şahit olamayacağı
anlar. Sanatçının bu anları yakalayabilme yetisi ise akıl hastanelerinde ve
hapishanelerde bir ressam olarak gözlemleme olanağını yakalamış olması. Anormal
olarak tarif edilen insanların gözlerinin içine bakmış, bakabilmiş, aynı ortamı
solumuş sonrasında normal olanı arama serüvenine devam etmiş. Sanat tarihinde
az örneği bulunan -ki Géricault’nun resimleri bu noktada bir referans
olacaktır- bu portre çalışmaları bir geleneği yıkar. Güzel ve iyi olanın karşısına
çirkin ve kötü konulur, idealizasyona alıştırılmış gözler güzelin iyi, çirkinin
kötü olduğunu hissetmekle yükümlüdür. Kimse kendisini bu kriterler içinde görmez,
ancak vicdanın aynası kişiyi kendine getirir. Mitolojilerin yetkin ve dikte
ettiren öğretilere dönüşmesi de bundandır. İnsan hatasına inanarak durumunu
sürdürebilir. Sergideki her bir resim için söylenebilecek en ortak nokta
izleyeni yargı alanından çıkararak sorgulama alanına davet etmesi. Bu samimi
davet yazının başındaki iki sorunun cevabını içeriyor; sanatçının önerdiği
deneyim her izleyicinin kendi varoluşuyla ilgili, ve evet biz 21. yüzyıl
izleyicileri bu deneyim alanına geçebiliriz. Bunun tek yolu, resimlerdeki
portrelerin gözlerinden gözlerimizi kaçırmamak. Sergiyi deneyimlemek, gerçeğin
huzurunu sanalın rahatlığına tercih etmekle başlayacak. Sesini çıkarmak
isteyen, gözetlemeden gözlemlemeye geçen ve bu yolla kötü adamlıktan kurtulan
figürler iki boyutlu düzlemde görülmeyi bekliyor olacaklar. Figürleri oluşturan
çizgiler kontrast yaratırcasına tekin bir alan yaratmaktalar. Resim düzlemi
dokunsallığı dışarıda bırakır, görmeyi öncüller fakat bu resimler yoğun
dokularıyla üç boyutlu bir alan yaratırlar. Bilimsel bir istatistiğe göre görme
yetisi olamayan insanlar kanser hastalığına oran olarak diğerlerinden daha az
yakalanırlar. Bakmak-görmek-hissetmek geçişi ne kadar hızlanırsa sergi o denli
amacına ulaşacaktır. Korku, bilgi tarafından değil inandırılarak büyür, korku
doğal değil oluşturulmuş bir duygudur. İnsanlık tarihi, deneyimin yüceltilmesinden
korkutanın iktidarına geçiş olarak özetlenebilirse insan hissinin kaynağı olan
bilgi de böylece önemini kaybeder. Bilmek isteyen bir sanatçının
hissettiklerine ortak olmak unuttuğumuz derin nefesi aldıracaktır.
Az önce bir şey oldu… Geçmişin tedavülden
kalkmış deneyimlerine özlem duymaya özendirilen ve geleceğin umutsuz akışına
karşı gelme heyecanı elinden alınanlar bir an önce olan “bir şey”i merak
edebilecek. Hızla akan görüntünün, yoğun gürültünün ve sessiz kabul edişlerin
alternatifi olduğunu kim bilmek istemez? Az önce olanı bilmek az sonrası
hakkında bir veridir. Yönlendirilen duygu hallerinden öte kendine ait bir o
kadar da genelleşen özgün hisler serginin kavrayıcılığını arttırır. Herkes
kendinden bir şeyler bulacaktır. Belki de kendisini…
Bir öneri: sergileme mekanına girdiğinizde
derin bir nefes alın, sergi nefesinizin akışını yönlendirsin, bırakın. Bir kez
de olsa bırakın. Seda
Yavuz
2013-başını alıp nereye gidersin? pleksiglas üzr.kar.tek. iki parça 260.6x188.3cm
2012-‘münferit’-tual üzr. siyah boya 225x143cm
2013,‘münferit ’enstelasyon-şeffaf mika malzeme dekope, 16 adet herbiri 200x100cm
2015-‘mütemadi figürler’-nereden gelip nereye gidersin?-tual üzr.karışık tek.-225x143cm
2013-‘güvenli yerin neresi?’ ’t.ü.k.t 227x145cm
2011-ses çıkarma! hush up.130x200cm-tual üzr.karışık tek.
2011-‘kendini kurtar 1’- 200x120 cm. t.ü.k.t.
2013-‘mütemadi portreler’-kağıt üzr.siyah boya -her biri 35x25cm 20 adet.
2016-‘orman’-200x80 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik
2012-‘kendini kurtar 2’-200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik
2012-‘mesafe 2’ 200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik
2012-‘yüzleşme 1’ 200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik
2014-mütemadi figürler serisi 1 – ‘suçlu hissediyor musun?’ şeffaf mika malz.üzr.kar.tek.122x92 cm.
2014-mütemadi figürler serisi 2 – ‘seni kim korur?’ şeffaf mika malz.üzr.kar.tek.122x92 cm.
2015-mütemadi figürler serisi 3-‘güvende misin?’-pleksi üzr. mika naylon, boya-108x74cm
2015-mütemadi figürler serisi 4-‘terkeder misin?’-pleksi üzr. mika naylon, boya,108x74 cm
2014-‘mütemadi portreler serisi ’no 1-şeffaf mika malz. üzr.kar.tek.59.5x44.5cm
2014‘-mütemadi portreler serisi’ no 2 şeffaf mika malz..üzr.kar.tek.59.5x44.5cm
2014-‘mütemadi portreler serisi’ no 3-şeffaf mika malz..üzr.kar.tek. 59.5x44.5cm
8 Ekim 2014 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)