24 Nisan 2016 Pazar

“Az önce bi’şey oldu” / “Somethin’ just happened”





“Az önce bi’şey oldu”
 Gökhan Deniz

Düzenleyen: Saliha Yavuz
 Çağla Cabaoğlu Galeri
27 Nisan – 27 Mayıs 2016

2010 ve 2012 yıllarında Çağla Cabaoğlu Galeri’de solo sergiler gerçekleştiren Gökhan Deniz’in son beş yıldır ürettiği, farklı birçok malzemeyi kullandığı işlerinden oluşan solo sergisi ‘Az önce bi’şey oldu’ 27 Nisan’da Çağla Cabaoğlu Galeri’de açılıyor.

Daha önceki işlerinde konu olarak odaklandığı iktidar ve kimlik kavramları yine Gökhan Deniz’in işlerinde başrolü oynuyor. Fakat bu sefer kimlik meselesine doğa da eşlik ediyor. Peyzajlar, dokular ve birbirinden çeşitli malzemeler ile kavramlar farklı şekillerde izleyiciye sunuluyor. Münferit figürler, mütemadi portreler, peyzajlar, kötü adamlar, gözetleyenler, ses çıkarma gibi geçtiğimiz yıllarda ürettiği ve hala devam ettiği serilerden eserlerinin yanısıra, kağıt, tuval, şeffaf mika malzeme, pileksi ve paslanmaz çelik üzerine resim ve enstalasyon çalışmaları ile Deniz, izleyiciyi bakmaya, işlerle ilişki kurmaya davet ediyor. Sanatçı, hem figürün başrolde olduğu işlerde hem de peyzajlarında gomalak, reçine gibi doğal malzemelerin yanısıra, matbaa mürekkebi, pigment boya, akrilik boya gibi farklı birçok malzeme ile tarif edilemez yüzeyler, tanımlanamaz dokular sunarken, figürle ilişki kuran izleyiciye bir es vermesi, durup izlemesi için boşluk yaratıyor.

Sanatçı ‘Az önce bi’şey oldu’ sergisinde günceli, güncelin kendisinde varolan olaylar ve durumlar yerine, bireyde bıraktığı izler ve duygu yansımaları ile işlerine aktarıyor. Bir durum karşısında bireyin verdiği anlık tepkiler, kendisinde izleyemediği, tanık olamadığı, kabul etmediği duygulanımları, yarattığı figürler üzerinden bir ayna gibi izleyenin karşısına çıkarıyor. Resimlerdeki adeta çoklu otoportreler gibi algılanabilecek olan figürlerde, izleyiciye ifadelerin çoğu zaman benzer olduğuna dair bir önerme sunuyor. İnsanın masumiyetini yitirip kötüyü de içinde barındırdığını kabul edebilmesi fikri ile doğanın her ne olursa olsun davetkarlığı, masumiyeti işlerde birarada yer alıyor. Bizleri kucaklayan doğa ya da doğaya kaçan bizler, karşılıklı olarak duyguları nötrlüyor, sakinlik yaratıyor.

Kağıt, tuval, mika ve paslanmaz çelik üzerine resim ve enstalasyon içeren, yaklaşık otuz işin yeraldığı sergi, izleyiciyi kendisi ile yüzleşmeye, kabul etmeye ‘az önce ne olduğu’nu farketmeye çağırıyor.Gökhan Deniz’in ‘Az önce bi’şey oldu’ sergisi 27 Mayıs tarihine kadar Çağla Cabaoğlu Galeri’de izlenebilir.                              Saliha Yavuz
                                                                                                                                                                        
 















“İnsana dair her şey”

Her şey insana dair değil.
Kötülük konusunda yaratıcılığın sınır tanımadığı bir dönem. Zamandan kaçarak, an’ı yaşayamayarak yorgun, mutsuz, umudu yitirmek üzere insanlar. Ara yollara ihtiyaç var, nefes almaya…
“Az önce bir şey oldu” sergisi 27 Nisan itibariyle bizlere nasıl bir deneyim yaşatacak? Biz 21. yüzyıl izleyicileri, izlemekten öteye geçebilecek miyiz?
Sanat, sanatçı-yapıt-izleyici üçgeninin bilgi ve sezgi yoluyla daha önce yaşanmamış, aşina olunmamış deneyimlerini yaşattığı ölçüde bir değer katmakta. Bilgi ve sezgi, doğaya yaklaştıkça izleyicinin deneyiminin olanaklılıklar alanını genişletiyor. Bu noktada, söz konusu serginin sanatçısına odaklanmak gerek. Gökhan Deniz, normal denilen her şeyi yeniden tanımlamaya çalışır. “Geleneksel ile güncel” ilginç bir uyumla Deniz’in üretimlerini oluşturur. Zaman zaman o kadar ayrıntılı anları yakalar ki bilinmezin kapılarını zorladığını düşündürür. Her şey o kadar aşikardır ki, bilmemek ayıp olur. Sergideki işlerin isimleri birer ip ucudur; “Ses Çıkarma!, Gözetleyenler, Kötü Adamlar, Mütemadi Portreler, Münferitler ve peyzajlar”. İzleyici, bu isimlerin bilgisiyle neyle karşılaşacağını bildiğini sanır oysa ki o ayrıntılı anlarda kendisiyle bile karşılaşmaktan kaçınmıştır. Neden kendimizden kaçarız? Hangi bahaneleri üretiriz her türlü ortaklıktan kaçabilmek için? Erteleyerek unuturuz, unutmak sağlıklı kılacaktır. Aynaya bakan insan genelde en iyi halini görmek ister ve görür de. Gökhan Deniz resimleriyle bahane üretmek istemediğini, ertelemenin bir faydası olmadığını söyler. Kötülük insanın ürettiği bir kavram, en temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra tüketmek istemekle başlıyor her şey… Oyuncağa doymayan çocuk misali, hızla bitirmek istiyor yeni insan. Baudrillard’ın, “Ne estetik ne cinsel bir inancımız var ama hala bunlara sahip olmayı öğreniyoruz ve gerçek bir felaket olmayacak çünkü sanal felaket koşullarında yaşıyoruz. Hızla çoğalan aşırı şişen ve doğuramayan bir dünyanın bulantısı bu.”  sözlerine göndermeyle Deniz’in resimleri, sanal duygulanım hallerinden çıkabilmenin yollarını hatırlatıyor. Resimlerde kullandığı kontrollü ama tesadüflerle oluşmuş dokular, yukarıda vurgulanmak istenen doğayla yakınlığın en büyük işareti. Özellikle portrelerdeki ifadeler doğaya uzaklaşmış bir o kadar da kendine uzaklaşmış insanın şahit olamayacağı anlar. Sanatçının bu anları yakalayabilme yetisi ise akıl hastanelerinde ve hapishanelerde bir ressam olarak gözlemleme olanağını yakalamış olması. Anormal olarak tarif edilen insanların gözlerinin içine bakmış, bakabilmiş, aynı ortamı solumuş sonrasında normal olanı arama serüvenine devam etmiş. Sanat tarihinde az örneği bulunan -ki Géricault’nun resimleri bu noktada bir referans olacaktır- bu portre çalışmaları bir geleneği yıkar. Güzel ve iyi olanın karşısına çirkin ve kötü konulur, idealizasyona alıştırılmış gözler güzelin iyi, çirkinin kötü olduğunu hissetmekle yükümlüdür. Kimse kendisini bu kriterler içinde görmez, ancak vicdanın aynası kişiyi kendine getirir. Mitolojilerin yetkin ve dikte ettiren öğretilere dönüşmesi de bundandır. İnsan hatasına inanarak durumunu sürdürebilir. Sergideki her bir resim için söylenebilecek en ortak nokta izleyeni yargı alanından çıkararak sorgulama alanına davet etmesi. Bu samimi davet yazının başındaki iki sorunun cevabını içeriyor; sanatçının önerdiği deneyim her izleyicinin kendi varoluşuyla ilgili, ve evet biz 21. yüzyıl izleyicileri bu deneyim alanına geçebiliriz. Bunun tek yolu, resimlerdeki portrelerin gözlerinden gözlerimizi kaçırmamak. Sergiyi deneyimlemek, gerçeğin huzurunu sanalın rahatlığına tercih etmekle başlayacak. Sesini çıkarmak isteyen, gözetlemeden gözlemlemeye geçen ve bu yolla kötü adamlıktan kurtulan figürler iki boyutlu düzlemde görülmeyi bekliyor olacaklar. Figürleri oluşturan çizgiler kontrast yaratırcasına tekin bir alan yaratmaktalar. Resim düzlemi dokunsallığı dışarıda bırakır, görmeyi öncüller fakat bu resimler yoğun dokularıyla üç boyutlu bir alan yaratırlar. Bilimsel bir istatistiğe göre görme yetisi olamayan insanlar kanser hastalığına oran olarak diğerlerinden daha az yakalanırlar. Bakmak-görmek-hissetmek geçişi ne kadar hızlanırsa sergi o denli amacına ulaşacaktır. Korku, bilgi tarafından değil inandırılarak büyür, korku doğal değil oluşturulmuş bir duygudur. İnsanlık tarihi, deneyimin yüceltilmesinden korkutanın iktidarına geçiş olarak özetlenebilirse insan hissinin kaynağı olan bilgi de böylece önemini kaybeder. Bilmek isteyen bir sanatçının hissettiklerine ortak olmak unuttuğumuz derin nefesi aldıracaktır.
Az önce bir şey oldu… Geçmişin tedavülden kalkmış deneyimlerine özlem duymaya özendirilen ve geleceğin umutsuz akışına karşı gelme heyecanı elinden alınanlar bir an önce olan “bir şey”i merak edebilecek. Hızla akan görüntünün, yoğun gürültünün ve sessiz kabul edişlerin alternatifi olduğunu kim bilmek istemez? Az önce olanı bilmek az sonrası hakkında bir veridir. Yönlendirilen duygu hallerinden öte kendine ait bir o kadar da genelleşen özgün hisler serginin kavrayıcılığını arttırır. Herkes kendinden bir şeyler bulacaktır. Belki de kendisini…
Bir öneri: sergileme mekanına girdiğinizde derin bir nefes alın, sergi nefesinizin akışını yönlendirsin, bırakın. Bir kez de olsa bırakın.                                                                                                                                                        Seda Yavuz

 
2013-başını alıp nereye gidersin? pleksiglas üzr.kar.tek.  iki parça 260.6x188.3cm























2012-‘münferit’-tual üzr. siyah boya 225x143cm


2013,‘münferit ’enstelasyon-şeffaf mika malzeme dekope, 16 adet herbiri 200x100cm


2015-‘mütemadi figürler’-nereden gelip nereye gidersin?-tual üzr.karışık tek.-225x143cm

2013-‘güvenli yerin neresi?’ ’t.ü.k.t 227x145cm

2011-ses çıkarma! hush up.130x200cm-tual üzr.karışık tek.

2011-‘kendini kurtar 1’- 200x120 cm. t.ü.k.t.

2013-‘mütemadi portreler’-kağıt üzr.siyah boya -her biri 35x25cm 20 adet.

2016-‘orman’-200x80 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik

2012-‘kendini kurtar 2’-200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 

2012-‘mesafe 2’ 200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 

2012-‘yüzleşme 1’ 200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 

2014-mütemadi figürler serisi 1 – ‘suçlu hissediyor musun?’ şeffaf mika malz.üzr.kar.tek.122x92 cm.

2014-mütemadi figürler serisi 2 – ‘seni kim korur?’ şeffaf mika malz.üzr.kar.tek.122x92 cm.

2015-mütemadi figürler serisi 3-‘güvende misin?’-pleksi üzr. mika naylon, boya-108x74cm

2015-mütemadi figürler serisi 4-‘terkeder misin?’-pleksi üzr. mika naylon, boya,108x74 cm


2014-‘mütemadi portreler serisi ’no 1-şeffaf mika malz. üzr.kar.tek.59.5x44.5cm 

2014‘-mütemadi portreler serisi’ no 2 şeffaf mika malz..üzr.kar.tek.59.5x44.5cm 

2014-‘mütemadi portreler serisi’ no 3-şeffaf mika malz..üzr.kar.tek. 59.5x44.5cm