2 Kasım 2012 Cuma

"Hangisi Daha gerçek?" Which one is more real?




‘yüzleşme 1’ 200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
‘face-off 1’ 200x117 cm. mixed media on stainless steel canvas 2012


   
 
    ‘yüzleşme 2’ 200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
    ‘face-off 2’ 200x117 cm. mixed media on stainless steel canvas 2012

           
 
    ‘mesafe 2’ 200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
    ‘distance 2’ 200x117 cm. mixed media on stainless steel canvas 2012



 
‘bana mı dedin? duymadım’ 200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
‘what did you say? I couldn’t get it’ 200x117 cm. mixed media on stainless steel canvas 2012

         
 
    ‘kendini kurtar’ 200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
    ‘save yourself’ 200x117 cm. mixed media on stainless steel canvas 2012

         
‘mesafe 3’ 200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
‘distance 3’ 200x117 cm. mixed media on stainless steel canvas 2012

     

‘ses çıkarma 1’ 200x80 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
‘hush up 1’ 200x80 cm. mixed media on stainless steel canvas 2012

 
 
   ‘ses çıkarma 2’ 200x80 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
   ‘hush up 2’ 200x80 cm.mixed media on stainless steel canvas 2012

       
    ‘kayıp zaman içinde’ 200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
    ‘once upon lost times’ 200x117 cm. mixed media on stainless steel canvas 2012

       
     ‘içini ferah tut’ 80x200 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
     ‘fret not’ 80x200 cm. mixed media on stainless steel canvas 2012





 
 
     ‘ses çıkarma 3’ 200x80 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
     ‘hush up 3’ 200x80cm mixed media on stainless steel canvas 2012



 
 ‘mesafe 1’ 200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
 ‘distance 1’  200x117cm mixed media on stainless steel canvas 2012

       
    ‘kaçacak yer yok’ 117x200 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
    ‘no way out’ 117x200 cm. mixed media on stainless steel canvas 2012


       
 
    ‘yolumuzu şaşırdık’ 200x117 cm. paslanmaz çelik tuval üzerine karışık teknik 2012
    ‘we lost the way’ 200x117 cm. mixed media on stainless steel canvas 2012






"İsimsiz" - untitled



      
‘isimsiz’ 225x143 cm. tuval üzerine akrilik 2012‘untitled’ acrylic on canvas



“İnsanlık o kadar acı çekti ki, artık insanın acı çekme duyusu köreldi.Bu çok tehlikeli. Ve işte bu yüzden insanlığın kan döküp acı çekerek kurtulması artık imkansız.”
A.Tarkovski, Zaman zaman içinde - Günlükler (9 Eylül 1970)

“The humanity suffered so very much that from now on the sense of human suffering went blind. This is very dangerous. Therefore, It is impossible for mankind to survive by spilling blood and suffering”
A.Tarkovsky, Time Within Time: The Diaries 1970-1986 (September 9, 1970)



1 Kasım 2012 Perşembe



Biraz uzak…çok yakın.

                                                                   Dr. Seda Yavuz

  Sen ve Ben
Dostum,
Sen ve ben
Hayata hep yaban kalacağız.
Birimiz diğerine
Ve her birimiz kendisine.
Senin konuşacağın
Ve benim seni dinleyeceğim güne değin.
Sesini sesim sanarak.
Ve karşında durduğum güne değin.
Bir aynanın karşısında duruyormuşçasına.
Halil Cibran



Karşılaşmalar, yüzleşmeler, inkarlar, kabuller… insanın iç dünyasının karmaşası sanki dünyanın düzeninde de karşılığını bulur. Her geçen gün karmaşık bir parçalanma hali hem güncel hayatın gidişatını belirler hem de insan insandan uzaklaşmaktadır. Bu bir tercih değildir, bu zorunlu bir sonuç olmuştur. Bu sonucu doğuran nedenler; ilk insandan bu güne kurgulanma biçimlerinde farklılık gösterir bunun dışında değişen pek bir şey yoktur.

Sanat yaşamın yansıması değil, tezahürüdür. Bu anlamda iki boyutlu düzlemde üretilen resim sanatı bu tezahürü nasıl gösterir? İnsanın fiziksel bir acı duyması sonrasında acı duymaktan korkması ve sonrasında bu korkunun ahlaksal bir korkuya dönüşmesi insanlık tarihinin kısa bir özetidir. Doğa olaylarından korkmak gerçektir fakat mitlerin oluşturduğu korkular insanı tinsel olarak bağımlı kılar. İnsan da barınmaya başladığı dönem itibariyle bu korkusunu ‘resmederek’ öteler. İmge oluşturan insan bir bakıma korktuğuyla mesafesini oluşturma iradesine sahiptir. Bu irade, korku öznesinin değişebilirliği göz önünde tutularak okunursa sanat üretenin arka planında her zaman varlığını koruyacaktır.

“Korkma ben varım!” Murat Menteş’in aynı adlı kitabından alıntıdır.

Sanatçıyla üretimi arasındaki karşılıklı ilişki en yetkin anlamıyla güven ilişkisidir. İlkin sanatçının zihninde belirir biçim ve konu, sonrasında uzlaşmaya çalışırlar fakat kaçarlar birbirlerinden… yavaş yavaş yaklaşırlar, anlaşmaktadırlar…bir süre sonra üreten ve üretilen birbirlerine teslim olur. Teslimiyetin yetkin biçimlenişi Gökhan Deniz’in resimlerinde izleyeniyle kavuşur…çünkü ‘izleyen’ ‘resim’le diyaloğa girer:

- (izleyen) Bana söylenen bu sözler beni yönlendirmeye çalışıyor!
- (Resim) sözün kendisi yönlendirme içerir fakat kendime söylemediğim hiçbir şeyi sana söylemiyorum.
- (izleyen) seninle mesafemi kendi irademle ayarlayamıyorum, sürekli hareket halindeyim…bilemiyorum.
- (Resim) kendimi senin karşında tamamen sergilememe güven, katıl bana!
- (izleyen) düşünmem gerekiyor.

Resimler birer somut varlık olarak, sabit ve kendileri için seçilmiş mekanda kendilerini sunarlar. Hepsi Kant’ın ‘kendinden oluş’ nitelemesinde hissedilirler. Nesne somut olan ise sanatsal bağlamda soyutlama düşüncesi nedir? Soyutlama metafiziksel bir yol bulma olarak başlar. 20. yüzyılın en önemli önerisi, tinselliğin yerine zihinsellik kavramını koyma isteğidir. Temsile dayalı sanatsal üretim aşaması geçilmiş, ifade öncüllenmiştir. 20. yüzyıl, sanatı bozuma uğratmış, öldürmüş(!) hayat-sanat tekliğini savunarak sanatı uhreviliğinden arındırmıştır. Böylesi bir zamanın varisi olan 21. yüzyıl insanına kalan ne olmuştur? Bu sorunun cevabı yine soyutlama düşüncesinde saklıdır; soyutlama nesneyi değil oluşu belirteni bulma çabasıdır. 21. yüzyıl insanı artık oluşun kendisiyle ilgilenir dolayısıyla dönemin sanatçısı bu oluş halini belirtenlerle hesaplaşacaktır. Bu hesaplaşma durumunu Gökhan Deniz’in resimlerinde okumak olanaklı. Kimliklerin etken-edilgenliği ile başlayan üretim süreci figürlerin oluşturduğu farklı kompozisyonlarla ‘kötü adam’lıklarını yaşatırlar sonrasında hikayesiz bir suskunluk. Bu suskunluk sanatçının suskunluğu değil, izleyenini eyleme/eylemsizliğe çağıran bir uyarı gibidir. Sesini çıkarmamayı öğütlemek, dinginliğe davet-tanıklığın yasaklanması-birlikte hareketsizlik gibi eylem-siz durumları çağrıştırır. Sonrasında ölüm-yaşam ikiliğini karşıtlaştırmadan sunma hali.

Tüm resimlerde diyalektik bir yön vardır. Karşıtlıkların birbirini barındırıyor olması ve bu karşıtlıkların insan zihninde ilk canlanan haliyle kopuk iki parça biçiminde okunmaması resimlerin algılanması açısından kolaylık sağlar. Soyutlama bir yönüyle varolana çok daha yakından bakmaktır. Söz konusu resimlerde yakınlık-uzaklık metaforuyla hem fiziksel mekan algısıyla oynanır hem de izleyici resmin karşısında nerede durması gerektiğini şaşırır. Şaşırmak, aşık olmak, korkmak gibi ani bir duygulanım halidir. Resimlerin mekânsal düzenlenişleri izleyeni bir sahneye davet etmektedir fakat sahnede teatral bir kurgu yoktur. Dolayısıyla izleyen nerede durması gerektiğini belirlemeye çalışırken kendisini farklı duygulanım hallerinin içinde bulur.

Figürlerdeki ‘az önce bir şey oldu’ hissi izleyendeki ani duygulanım hallerine paralel bir biçimde ‘o’ an’ı yaşatır. Resimlerin karşısında izleyen alımlayana dönüşmek zorunda kalmıştır, çünkü bu resimler sessiz bir çağrıyı da içlerinde barındırırlar. Çağrı, birbiriyle ilişkiliymiş gibi görünen ama biraz daha vakit geçirdikten sonra dışarısı-içerisi bağlamında okunmaya olanak tanıyan bir uzamda varolur. Bu mekânsal boşluk hissi 20. yüzyılda boşluk kavramını dert edinmişlerin ortaklaşmasını hissettirir. Yaşamsal pratik kuramsal zenginliği beslemezse üç ayaklı bir masanın dengede durması imkansızlaşır. Kavramsal açıdan bu üçüncü ayak her türlü ikiliğin birleştiği ya da ayrıldığı noktaları hissettirir. Resimlerde tanımsız olarak karşılaşılan herşey (eylem-mekan-yön…v.d.) temelde bir ikilik içerirken üçüncü öğe olarak izleyen/alımlayanın zihni ve bu zihnin ne kadar gelişkin olduğu önem kazanmaktadır.

Resimde uzaklık-yakınlık ilişkisine dayalı bir doku farklılaşması izleyenin hissini güçlendirir. Bunun nedeni mekânsal şaşırtmayı sağlayan resim doku aracılığıyla ilgiyi çok yönlü bir alana çeker. Resmin üreteniyle birlikte oluş haline bir de izleyen/alımlayanın algısı katıldığında resim tamamlanma sürecine girer. Resimler parçanın bilgisine ulaşmaya benzer bir biçimde yaşama dahil olduklarında alımlayanın zihninde karşılığını bulurlar. Gökhan Deniz’in resimleri hareketi içlerinde barındırırlar, izleyiciyi de bu hareketin içinde derin bir zihinsel etkinliğe davet ederler. Üretim artık sürekliliği olan bir haldir.

Nesne yalındır, fakat nesneyi alımlayanın zihinsel yalınlığa ulaşması karmaşık ve zorlu bir süreçtir. Deniz’in resimleri, izleyene/alımlayana daha önce deneyimlemediği farklı yolların varlığını hatırlatır. Resimler hedef göstermez yöntem sunarlar.

Denge, resimsel koşulların etken olduğu her alanda bozulmaya çalışılsa dahi ilginç bir biçimde varlığını sürdürür. Söz konusu resimlerin ortaklaştıkları nokta durağan, nötr, altını çizmeden de olsa yaratılmış bir iktidarın karşısında durmalarıdır. Bu karşı duruş, insan olmanın eksikliğini ve doğaya karşı bir hiyerarşi kurma isteğini eleştirir. Deniz, uyumun varlığını farklı teknikler kullanarak ve izleyende ‘yeni’ bir algı yaratarak hatırlatır. Tüm bu hesaplaşmalar iktidarın karşısında izleyene nerede durduğunu sordurur. Biraz daha yakından bakınca resmin içinde, resmin eyleyeniyle birlikte olur izleyen. Biraz daha uzağa gittikçe diğer eyleyenlere katılır. Eylemin yarattığı kurgusal birliktelik, ressamın elinden özgürleşir, her farklı alımlayıcıyla farklı bir dünya yaratılır fakat söz nettir: farklı olmak ötekileştirmez.

Resim, iki boyutlu bir evrende görme yoluyla ifadesini gerçekleştirir. Bakıp geçmeyi olanaksız kılan kimi resimlerin daveti ayrı ayrı her insanadır. Yukarıda da değinildiği gibi insanlık bir bütündür, insanlar bu bütünün parçalarıdır ve parça bütüne benzemek zorunda değildir. Tüm insanlık tarihi bilinçsizce başlayan bir korkuyla kendini var eder; önce diğerinden korkar insan sonra farklı olandan ve sonunda korkusunu farklı olanı ötekileştirerek ötelemeye çalışır. Deniz’in resimlerinde, korku ötelenir, bilmenin korkmayı ötelemesi gibi. Gözetleyenlerden, sessizliğe çağıranlara ve oradan tüm evrenin içinde sakin bir öfke duyana, ilişki biçimlerine, nesnesizleşip, mekanıyla bütünleşen stilize figürlere kadar tüm resmedilenlerin evrensel bir göndermesi vardır. Resimlerde kullanılan renklerin ve malzemenin özgünlüğü kadar, tarif edilen her anlamın tahrifat barındırması gibi; söz, ironik ve doğrudan bir biçimde çoğuldur.



Hangisi Daha Gerçek?

“(…) Söylemin ne içerisinde ne de dışarısında tam da eşiğinde durarak çözümleme yapmak.” M.Foucault, Kelimeler ve Şeyler

Nesnel açıdan oluşturulmuş olanı çözümlemeye çalışmak, öznel algıyla bu çözümlemeyi dillendirmek; iki eylemde aynı oranda imkansızdır. Oluşturulmuş bir söyleme karşı çıkmak bile bu “iktidar sözü” güçlendirmekten öteye gidemez. Foucault’nun önerisi, sistemin hatasını gösteren dinamikleri inceleyerek tersten bir bakış yaratmaktır. Sanatçı da hangi yöntemle olursa olsun bu tersten bakışı yaratabildiği ölçüde iletmek istediğini yetkin bir biçimde ifadelendirir.

Plastik sanatlar, artık izleyicisiyle birlikte interaktif alanlar yaratarak iletisini sergiler. Bu noktada sorulacak soru; içerik-biçim ortaklığının kurgusuna yönelik olacaktır. Gökhan Deniz’in resim anlayışı içerik ve biçimi aralarında bir hiyerarşi oluşturmadan ve denge kurarak, üretmeyi içerir. 2012 yılında paslanmaz çelik tuvallerle ‘eşikte durma’ halini kolayca kotaran Deniz, ahşap kasnağın üzerindeki yansıma içeren bu malzemeyle karşılıklı bir ilişki kurar. Resmi oluştururken sürekli kendini görmek, ressamı devinimli bir alanda üretmeye itmiştir. İlk algısında yansıma dolayısıyla yüzleşme kavramını öncülleyenler, resimlerdeki sürprizlerle hareket etmeye yöneltilirler. Yaşamdaki ayrıntılı haller resimlerin içeriğidir, bu hallerin ayrıntılarıysa keşfedilmeyi bekleyen kompozisyonlarla gün yüzüne çıkar. Sonsuz hareket alanı içerisinde, üretenle, ürünle ve kendisiyle karşılaşma kararı izleyiciye bırakılır.

Birbirine haykırabilmenin özgürlüğü karşılaşmanın gücü…

Bu ayrıntılı hal, güçlü bir ifadelendirmeyle diyalektik bir gösterimi sunar. Görüntünün kendisine odaklanmaktansa eylem geçişine odaklanmak ‘boşverilen’ anlara tanıklık ettirir. Üzerine düşünülmeyen, düşünülmesi ertelenen her bir duygulanım bütünü oluşturan parçalara yönelik sözün tamamlanmasını sağlar. Bir parça ya da bir geçiş es geçilirse ‘bütün’ eksik kalır.

Resim tuvalle, tiyatro sahneyle, heykelde yerleştirildiği/üretildiği mekanla sınırlı değildir. Bu değilleme sanatçının özgür iradesini kullanmaya başladığı zamanlardan beri vardır. Fakat bu sınırsızlığı yaratma fikri üretenin zihninde zorlu bir süreci gerektirir. İki aynı ifadenin farklı malzemelerle uğradığı dönüşüm Deniz’in resimlerinin izleği açısından önemlidir. Olabildiğince nötr malzemeler kullanıldığında dingin olan haykırış, işin içine boya ve doku girdiğinde kulakları sağır eden bir etkiye dönüşür. Görselliğin öncüllendiği resim pratiği bir anda sesini duyurur. Boya ve doku yoğunluğu izleyiciye yeni bir hareket alanı sağlarken, figüratif resmin olanakları da zorlanarak soyut alanlar izleyiciyi çoklu bir hareket alanına yönledirir. Dokunsallık, resimlerin tümünde üç boyut hissini güçlendirirken, insan algısını yormadan çalıştıran bir öğe biçiminde var olur. Boşluk, mekanı ve zamanı öncüllemeyen tuvallerde izleyenin öznelliğini yaşamasına olanak sağlar. Boşluğun farklı kullanımları, zaman zaman resmin haykırışına destek verir zaman zaman da izleyenin zihninin ihtiyacı olan dinginliğe olanak sağlar.

“Kurgu yapaylık, sanat da; uzayla ve dış dünyayla hünerli bir ilişki kurgulamak değildir.” (M. Merleau-Ponty, Göz ve Tin)

Gerçek, insanın ancak ayrıntıda bulabileceği kadar uzak, sezebileceği kadar yakındır. Samimi bir kurguyla oluşturulan resimler ve sergilemesi, izleyene, “Biraz uzak…çok yakın.”

Dr.Seda Yavuz, İstanbul üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü




KAYNAKÇA

Berger, John, Sanat ve Devrim, Çev: Bige Berker, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2007.
Bourdieu, Pierre- Darbel, Alain, Sanat Sevdası, Metis Yay., İstanbul, 2011.
Brook, Peter, Boş Mekan, Çev: Ülker İnce, Hayalbaz Yay., İstanbul, 2010.
Foucault, Michel, Kelimeler ve Şeyler, Çev: Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi, İstanbul, 1994.
Merleau-Ponty, Maurice, Göz ve Tin, Çev: Ahmet Soysal, Metis Yay., İstanbul, 2006.
Wittgenstein,L., Tractatus Logico Philosophicus, Çev: Oruç Aruoba, Metis Yay., İstanbul, 2011.
Worringer, Wilhelm, Soyutlama ve Özdeşleyim, Çev: İsmail Tunalı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1985.